Amerika Birleşik Devletlerinde 2011 yılı mart ayı başında yapılan 6. Kök hücre zirvesinde, kök hücrelerin artık doku mühendisliği ve yeniden yapılandırıcı (rejeneratif) tıp alanlarında kullanımının artacağı bildirildi. Doku mühendisliği uygulamalarında, kök hücrelerin kemik, beyin,kalp kası gibi değişik hücre gruplarına dönüştükten sonra kullanımı söz konusu. Gerekli olan yaralanmalarda örneğin bir kalp krizi kas hasarında, omurilik yaralanmasına bağlı felçlerde ya da kemik tümörlerinin tedavilerinde bu hücreler direkt olarak organ ya da dokunun hasarlı bölgesinde konuşlandırılarak tamir özelliklerinden yararlanılmakta. Doku rejenerasyon uygulamalarında ise kök hücrelerin kendiliğinden, doğal iyileştirme cevaplarından yararlanılmakta ve değişik hücre gruplarına dönüşümlerine gerek duyulmadan, direkt iyileştirici etkileri kullanılmaktadır. Yani vücudun kendi iyileştirici doğal cevabının ortaya çıkması için kök hücrelerin saklandıkları yerlerden çıkıp, iyileştirici moleküllerini ortama salmaları gerekmektedir. Bu yüzden yağ hücrelerinde bol miktarlarda bulunan kök hücreler nedeniyle artık yağ dokusuna, “otolog rejeneratif tedavi kaynağı” olarak bakılmaktadır.
Mezenkimal kök hücreler (mesenchymal stem cells), kök hücre çeşitlerinden olup genellikle kan damarlarının duvarlarında bulunan ve tüm iyileştirici işlevlerde görev alan çok özellikli hücrelerdir. Yaralanmış vücut kısımlarında iyileşmenin hızlanması için vaskülarizasyon ve damarlanmanın artışında bu tür hücreler sorumlu tutulmaktadır. Yani kan damarları cidarında tutunan bu perisitler ya da kök hücreler, yaralanma bölgesindeki kanlanmayı artırıcı ve iyileşmeyi hızlandırıcı bir görev üstlenmektedir.
Kan damarı çevresinde bulunan ve rejeneratif etki gösteren bu kök hücrelerin aktive olabilmeleri için mekanik, kimyasal ya da hormonal uyaranlarla damar duvarından ayrılmaları yeterlidir. Bazen vücuda gelen bir darbe, bazen de yara çevresindeki hücrelerden salınan mediatörler bu özel hücrelerin bulundukları yerlerden ayrılarak bambaşka bir görev almalarına ve değişimlerine neden olmaktadır. Damar cidarından ayrıldıktan sonra bu özelleşmiş hücreler pek çok sikotin ve büyüme hormonu salgılarlar ve vücudun her türlü iyileştirici maddesini sunan birer ecza deposuna dönüşürler. Vücut bu salgılanan maddelerden kendine gerekli olanları alır ve iyileşme mekanizmalarında kullanır. Yani kan damarı etrafında sakince oturan hücreler uyarı aldıklarında adeta birer “Süpermen”e dönüşerek yerlerinden olay mahalline gitmekte ve iyileşme adına ne gerekirse yerine getirmektedir!
Son yıllarda yapılan araştırmalarda 1 ml yağ dokusu içinde, kemik iliği içinde bulunan miktarın yaklaşık300-500 katı fazla kök hücre olduğu ispatlanmıştır. Vücudun hemen her dokusunda kök hücre olmasına rağmen ve kök hücreler kalp kası, beyin, kemik iliği vs gibi dokulardan elde edilirken, bu konuda en verimli doku yağ dokusu olmuştur.
Yağ alma ve liposuction işlemleri sırasında elde edilen yağ hücreleri de pek çok sayıda mezenkimal kök hücre içerir. Ayrıca yağ alınırken ve sonrasında yaratılan mekanik travma (kanüllerle yapılan girip çıkma işlemleri, santrifüj işlemleri gibi ) bu kök hücrelere bir uyarı olmakta ve onları aktif hale getirmektedir. Böylece yanak dokusu ya da dudak içine enjekte edilen yağ dokusu içinde aktif halde bulunan ve rejeneratif kapasitesi yüksek olan kök hücreler de o dokulara nakledilmektedir. Bu işlemlerin klinik sonuçlarında ise deri kalitesinde ve doku hacminde artış izlenmektedir.
Şu anda kök hücre tedavisini klinik olarak denendiği hastalıklar şunlardır: Yara iyileşmesi, skar dokusu, yanık travmaları ve izleri, spinal kord yaralanmalarına bağlı felç hastaları, kistik fibroz, astım, kalp krizi, ALS, paralizler, Crohn’s hastalığı, böbrek yetmezliği, artrit, diabet, menisküs dokusu tamiri ve ortopedideki diğer rejeneratif uygulamalar..Görüldüğü gibi liste geniş ve genişlemeye devam edecek gibi.
Son olarak yapılan bir araştırmada ise sepsis şoklarında, yani vücudun mikrop istilasına bağlı olarak iflas ettiği ve antibiotiklerin işe yaramadığı ölümcül durumlarda mezenkimal kök hücrelerinin gram + ve gram – bakterileri öldürdüğü, yok ettiği ispatlanmıştır.
Kısaca vücudun kendi kendini iyileştirme gücünün sırları ve rejeneratif tıp konusunda yeni bir çağa girdiğimiz kesin. Bu yeni dönemde yanıtlanması gereken pek çok soru var. Araştırmacıların yeni keşifleri ve bilinmeyene duyulan merak, bizi vücudumuzu daha iyi tanır hale getirirken ve sırlarını çözerken bambaşka terapi olanaklarına sürükleyecek gibi gözükmekte.